Etiket: adana avukat selce maraş büken

Tasarrufun iptali davası nedir? Tasarrufun iptali davasında yetkili ve görevli mahkeme, davanın tarafları, tasarrufun iptali davası muvazaa, yargıtay karar.

Tasarrufun İptali Davası

Tasarrufun iptali davası İcra İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, en basit tanımıyla alacağını borçludan tahsil edemeyen ve borçlu hakkında elinde aciz vesikası olan alacaklının; borçlunun mal kaçırmak amacıyla yaptığı son 5 yıl içindeki hukuki işlemlerin iptalini sağlamak amacıyla açtığı davadır.

Tasarrufun iptali davasında davacının amacı, elde edemediği alacağını tahsil edebilmek için yapılan bu tip işlemlerin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir. İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değerle ilgili ise, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmin eder.

Tasarrufun İptali Davası Açabilme Şartları

Tasarrufun iptali davası açabilmek için;

  • Alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir hukuki ilişki bulunması, alacaklının icra takibine geçmiş ve icra takibinin kesinleşmiş olması gerekir.
  • İptali istenen tasarruf takibe konu borcun doğduğu tarihten önce yapılmış olmalıdır.
  • Alacaklının elinde borçlu hakkında kati veya geçici aciz vesikasının  bulunması gerekir. Ancak aciz vesikası, sonradan ikame edilebilen dava şartlarındandır. Alacaklının elinde davayı açarken aciz vesikası bulunmuyor dahi olsa, dava sonuna dek bu eksikliği giderebilir, aciz vesikasını sonradan dosyaya sunabilir.

Tasarrufun İptali Davasında Taraflar

Tasarrufun iptali davasının davacısı elinde borçlu hakkında aciz vesikası bulunan alacaklıdır. Davalılar ise doğal olarak iptale tabi tasarrufu yapan borçlu ve davaya konu malı/hakkı elinde bulunduran üçüncü kişidir.

Tasarrufun İptali Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise genel yetki kuralına göre belirlenir. Dava davalı borçlunun veya davalı üçüncü kişinin yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılabilir. İptali istenen tasarruf bir taşınmaza ilişkin ise taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi de görevlidir.

Tasarrufun İptali Davası İle İlgili Yargıtay Kararları

BORÇLUNUN ÖDEME EMRİNİ İCRA DAİRESİNDE TESLİM ALMASI

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ E. 2007/20801 K. 2008/14834 T. 25.9.2008 kararı “Borçlunun ödeme emrini icra müdürlüğüne gidip elden tebliğ alması, lehine işleyecek yasal sürelerden feragat etmesi, bu şekilde kesinleşen takipte borçluya ait malların haczedilerek satışa çıkartılması ve alacağına mahsuben alacaklıya ihale edilmesi, sonrasında malların borçluya kiraya verilmiş olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, başlatılan icra takibinin danışıklı işlem olduğunu göstermektedir.”

SENEDE DAYALI TİCARİ İLİŞKİNİN VARLIĞININ İSPATI

YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2013/7947 K. 2014/15062 kararı “Dava; muvazaalı senet ve bu senede dayalı olarak yapılan icra takibinin iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, davacı boşanma davası sonucu hükmedilen nafaka ve tazminat alacağının tahsilinin imkansız hale getirmek için davalının bedelsiz senet tanzim ettiğini belirtmiştir. Muvazaalı olduğu iddia edilen senedin davacı alacağından sonra düzenlendiği, davalı tarafından senedin takibe konulduğu ve borçlu hakkındaki takibin zamanaşımına uğramasına rağmen itirazsız kesinleştiği, DAVAYA KONU SENEDE DAİR DAVALILAR ARASINDA TİCARİ İLİŞKİ OLDUĞUNUN İDDİA VE İSPATLANAMADIĞI; maddi ve hukuki olgulardan davalılar arasındaki senedin ve bu senede istinaden yapılan icra takibinin muvazaalı olduğu anlaşıldığından davanın kabulüyle davaya konu senedin ve icra takibinin davacıların alacak ve fer’ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekir.”

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2004/16879 K. 2005/475 T. 27.1.2005 tarihli kararında “Dava, muvazaaya dayalı iptal istemine ilişkindir. İcra dayanağı bononun her zaman düzenlenmesinin ve istenilen tarihte vade konulmasının mümkün olması karşısında davalılar arasındaki bono tanzimi ve icra takibi işlemlerinin davacıların alacağını etkisiz bırakmaya yönelik ve muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır.”

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, 2002/6-618 Esas, 2002/659 Karar sayılı, 02/10/2002 tarihli kararı“Görünüşteki işlemin geçerliliği ve ispatı bir şekle bağlı bulunsa bile, üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık da dâhil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. Esasen, üçüncü kişiye, tarafı olmadığı bir sözleşmedeki muvazaa olgusunu yazılı delille kanıtlama yükümü getirilmesine hukuken olanak da yoktur.”

 YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ, 2010/5337 Esas, 2010/8808 Karar, 26.10.2010 Tarihli kararı “Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Alacaklı davacının yaptığı icra takibinin etkisiz bırakılması amacı ile borçlu davalının danışıklı olarak aralarında organik bağ bulunan diğer şirkete borçlanmış gibi gösterilerek yapılan icra takibinin iptalinin istendiği durumda, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir.” 

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

 

Uyarma cezasına itiraz dilekçesi örneği, itiraz süresi, uyarma cezasına karşı itiraz nasıl yapılır, adana idare avukatı, uyarma cezası iptal davası

Uyarma Cezasına İtiraz Dilekçesi Örneği

Bu makalemizde uyarma cezasına itiraz dilekçesi örneği yer almaktadır. Uyarma cezası 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre; memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir. Uyarma cezasının uygulanmasından 5 sene sonra atamaya yetkili amire başvurarak, verilmiş olan cezalarının özlük dosyasından silinmesi istenebilir.

Uyarma Cezası Verilen Haller

a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terketmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda bulunmak

Uyarma Cezasına İtiraz

Uyarma cezasına itiraz 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 135. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre disiplin amirleri tarafından verilen uyarma cezasına karşı disiplin kuruluna itiraz edilebilir. Uyarma cezasına itiraz süresi yedi gündür. Süre cezanın memura tebliği ile başlar. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşeceğinden uyarma  cezasına itiraz süresi çok önemlidir. Aksi halde telafisi imkansız hak kayıpları ortaya çıkabilecektir.

İdari yargıda davanın usulüne uygun biçimde yürütülmesinde bir adana idare hukuku avukatı ndan destek ve hukuki yardım alınması en önemli tavsiyemizdir.

Memur disiplin cezasına karşı açılacak iptal davasının incelendiği makalemize buradan,  memur disiplin cezasına itiraz konusunun ayrıntılı incelendiği makalemize buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca disiplin soruşturmasında soruşturma usulünün incelendiği makalemizi buradan okuyabilirsiniz. Uyarma cezasına itiraz dilekçesi örneği şu şekildedir.

Uyarma Cezasına İtiraz Dilekçesi Örneği

……… DİSİPLİN KURULU’NA

…/…/20…

……………’nın …/…/20… tarih ve ……. sayılı yazısı ile …….. eyleminde bulunduğum gerekçesiyle tarafıma Disiplin Yönetmeliğinin …. maddesi gereğince uyarma cezası verildiğini …/…/20… tarihinde öğrenmiş bulunuyorum.

Suçum olmadığı/suçu işleyenin başkası olduğu/suçu işlediğime dair delil bulunmadığı/eylemin disiplin suç teşkil etmediği (buraya hangi sebep uyuyorsa o itiraz sebebi ve varsa diğer sebepler yazılabilir) halde tarafıma ceza verilmiştir. Bu nedenle hakkımda verilen disiplin cezasına itiraz ediyorum.

Tarafıma usul ve esasa aykırı biçimde verilen disiplin cezasının kaldırılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

İtiraz Eden  ………………..

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Nafaka borcunu ödememe cezası, nafaka yükümlülüğünün ihlali, nafaka ödememe şikayeti, Nafaka borcunu ödememe cezası tazyik hapsi, adana avukat

Nafaka Borcunu Ödememe Cezası

Nafaka borcunu ödememe yani nafaka yükümlülüğünün ihlali Türk Hukuk Sisteminde tazyik hapsi uygulanması öngörülen bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu doğrultuda makalemizde nafaka borcunu ödememe cezası, nafaka yükümlülüğünün ihlali, nafaka borcunu ödememe şikayeti gibi konulara değinmeye çalışacağız.

Nafaka Nedir?

Nafaka en basit tabirle para ödeme zorunluluğudur. Türk Hukuk Siteminde iştirak nafakası, tedbir nafakası, yardım nafakası ve yoksulluk nafakası olarak dört tür nafaka vardır. İştirak nafakası ile ayrıntılı bilgi almak için “İştirak Nafakası Nedir?”  başlıklı makalemizi buradan; yardım nafakası ile ilgili makalemizi buradan, yoksulluk nafakası ile ilgili bilgi almak için “Yoksulluk Nafakası Şartları Nelerdir?” başlıklı makalemizi buradan, tedbir nafakası ile ilgili makalemizi ise buradan okuyabilirsiniz.

Nafaka Borcunu Ödememe Cezası

Nafaka borcu hem ahlaki hem de toplumsal nedenlerden ötürü adi bir borç değildir. Nafaka borçlusu herhangi bir işte çalışmıyor dahi olsa mahkeme kararı ile hükmedilen nafaka miktarını her ay nafaka alacaklısına ödemekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yani nafaka yükümlülüğünün ihlali halinde ise borçlunun tazyik hapsine mahkum edilmesi mümkündür. Nafaka borcunu ödememe cezası İİK’nun 344.maddesinde düzenlenmiştir.

İcra İflas Kanunun 344. maddesine göre;

Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.

Nafaka borçlusunun bu şekilde şikayet edilerek, tazyik hapsine zorlanabilmesi için; her şeyden önce nafakaya ilişkin mahkeme kararı bulunması, bu kararın icraya konması ve icra takibinin de kesinleştirilmesi gerekir. Şikayet için zamanaşımı süresi üç aydır. Dolayısıyla birikmiş nafaka alacakları için şikayette bulunmak mümkün değilse de, son üç aya ilişkin ödenmeyen nafaka alacakları için nafaka borcunu ödememe şikayet dilekçesi ile şikayette bulunulabilir. Dava icra ceza mahkemesinde görülür.

Düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı üzere, nafaka alacaklısının şikayeti ile borcunu ödemeyen nafaka borçlusunun üç aya kadar tazyik hapsine mahkum edilmesi mümkündür. Nafaka ödememe cezası tazyik hapsidir yani zorlama hapsidir. Yani borçlu borcunu öderse tahliye edilir.

Büken Hukuk & Danışmanlık Bürosu, adana boşanma avukatı olarak boşanma, velayet, nafaka, tazminat  işlemlerine ilişkin hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir. 

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

istirdat davası nedir? Dava nasıl açılır? istirdat davası açma süresi, istirdat davası yetkili ve görevli mahkeme, Sebepsiz zenginleşme, adana avukat

İstirdat Davası Nedir?

Bu makalemizde istirdat davası yani geri isteme davasını kısaca inceleyeceğiz. İcra İflas Kanunun 72. maddesinde düzenlenen istirdat davası kısaca, cebri icra tehdidi altında esasında borçlu olmadığı bir parayı ödeyenin, ödediği parayı geri almasını sağlayan bir davadır.

İstirdat Davası Nedir?

İcra İflas Kanunu’nun düzenlemesine göre;

Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.

Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde
açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında
yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur

İstirdat davasının söz konusu olabilmesi için  davacının yaptığı ödemelerin herhangi bir takip prosedürü içerisinde ya da cebri icra tehdidi altında yapılmış olması gerekir. Yapılan ödemenin böyle bir niteliği yoksa bu dava açılamaz, ancak ödenen para Türk Borçlar Kanununun 78. maddesine göre geri istenebilir. (Bkz. T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ, E. 2016/16593, K. 2017/1234, T. 1.3.2017) Paranın ihtiyati haciz tehdidi altında ödenmesi halinde de istirdat davası söz konusu olamaz.

Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.

İstirdat Davası Açma Süresi

Kanun maddesinden de açıkça görüldüğü üzere dava, ödemenin yapılmasından itibaren bir sene içinde açılmalıdır. Bir yıllık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Bu nedenle bu süre içerisinde dava açılmazsa davanın reddine karar verilir. Bu süre mahkemece kendiliğinden nazara alınır.

Bu bir yıllık süreyi geçiren borçlu artık paranın kendisine ödenmesini istirdat davası ile talep edemezse de, sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir alacak davası açabilir.

İstirdat Davası Görevli ve Yetkili Mahkeme

Dava genel yetkili mahkemede görülür. Bu nedenle istirdat davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. İstirdat davasında yetkili mahkeme ise,davalının yerleşim yeri veya icra takibinin yapıldığı yer mahkemesidir. Davanın davacısı borçlu, alacaklısı ise davalıdır.

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

ühür bozma suçu, mühür bozma cezası, yargıtay kararıı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, adana ceza avukatı, savunma, suçunun unsurları

Mühür Bozma Suçu

Mühür bozma suçu Türk Ceza Kanunu‘nun 203. maddeside, kamu güvenine karşı suçlar arasında düzenlenmiştir. Mühür bozma cezası ile korunan hukuki değer mührü koyan devlet kurumunun korunmasıdır. Bu makalemizde mühür bozma suçunu Yargıtay kararları ile inceleyeceğiz.

Mühür Bozma Cezası

Türk Ceza Kanunu’nun 203. maddesine göre; 

Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

Düzenlemeye göre mührün kırılması, bozulması vb durumlarda mühür bozma suçu oluşur. Suç mührü bozmak, mührü sökmek, mührü kırmak gibi seçimlik hareketlerle işlenebileceği gibi mührü tutan telin kopartılması halinde de suç oluşur. Yine mühür bozma suçu sanığın mührü bozmadan konuluş amacına aykırı olarak müdahale etmesi halinde de oluşacaktır. Suç mührün bozulduğu anda tamamlanır. Mühür bozma suçu savcılık tarafından re’sen soruşturulur.

Mühür bozma cezası ise altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.

Mühür bozma suçunun faili herkes olabilir. Uygulamada mührün kim tarafından söküldüğünün tespiti zor olmakltadır. Diğer yandan suçun failinin kamu görevlisi olması halinde Türk Ceza Kanunu’nun 266. maddesine göre; mühür bozma cezası artırılır. Düzenlemeye göre; “Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.”

Mühür Bozma Suçunun Unsurları

Mühür bozma suçunun unsurlarına değinmenin de suçun oluşumunun değerlendirilmesinde faydalı olacağı kanaatindeyiz.

  1. TCK’nun 203. maddesinde bahsi geçen mühür, kamu kurum ve kuruluşlarını temsil eden onaylayıcı ve belgeleyici mühürdür. Kanunun 202. maddesinin konusunu oluşturan mühür, damga vb işaretler bu kapsamda değildir.
  2. Mühür konmasındaki amaç eşyanın mevcut haliyle korunmasıdır. Bu nedenle eşyaya mühür konmuş olmalıdır. dolayısıyla mühürleme yapıldığına dair tutanak yeterli değildir. Fiilen kanuna uygun biçimde mühürleme yapılmış olmalıdır. Ayrıca mühürleme  de kanunun öngördüğü yasal şekil ve şartlara uygun biçimde yapılmalıdır. Yasaya uygun biçimde konulan bir mührün varlığı mühür bozma suçunun ön koşuludur.
  3. Mühür yetkili makamların emri ile veya kanun gereği olarak konulmuş olmalıdır.

Mühür Bozma Yargıtay Kararı

YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ, Esas Numarası: 2012/20111, Karar Numarası: 2013/16913, Karar Tarihi: 14.11.2013

“…İşyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaması nedeni ile işyerinin mühürlenmesine rağmen, yapılan kontrolde, sanığın mührü bozarak işyerini çalıştırmaya devam ettiğinin iddia olunması karşısında; suç tarihini mührün bozulduğunun belirlendiği tarih olarak kabulü ile yargılamaya devam edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.” 

YARGITAY CEZA GENEL KURULU, Esas Numarası: 2013/11-218, Karar Numarası: 2013/370, Karar Tarihi: 17.09.2013

“…Sanığın, borcu sebebiyle 12 kez mühürlenmesine rağmen her defasında su sayacındaki mührü bozarak su kullanmaya devam ettiği sabit olan olayda, dosya kapsamından katılan kurum görevlilerinin mühürleme işlemi yaparken conta, aparat, kör tıpa, tel, mühür gibi malzemeler kullandığının ve sanığın da mührü bozarken katılan kurum tarafından takılan bu conta, kör tıpa ve diğer malzemeleri sökerek, çıkararak veya kırarak bir şekilde su kullanmaya devam ettiğinin anlaşılması karşısında, katılan kurum tarafından mühürleme işlemleri sırasında kullanılan malzemelerin bedeliyle açma kapama masrafları da dahil olmak üzere toplam 198,24 Liranın, doğrudan suçtan kaynaklanan maddi zarar olduğunun kabulü gerekmektedir. Bununla birlikte sanığın, aşamalarda zararı karşılayacağına dair herhangi bir savunmada bulunmadığı gibi, zararı ödeme yönünde bir irade de ortaya koymadığı, dolayısıyla olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarından birisi olan mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi şartı yerine getirilmemiştir.” 

YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 273/336, Karar Tarihi: 12.10.1981

“…Mühürlemenin haksız ve usulsüz olduğu kanısı uyanmışsa; yetkili mercilerce vaz olunan mührü kendiliğinden fek etmek yerine, yasal mercilere başvurmak sureti ile, haksızlığın giderilmesine çalışılması gerekirdi. Sanığın, böyle bir kanaatle de olsa, vaz olunan mührü sökerek, kapatılan gazinoda normal faaliyetine devam etmesi, yasa önünde suçluluğu ortadan kaldırmaz.”

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ, Esas Numarası: 2004/12562, Karar Numarası: 2006/14230, Karar Tarihi: 20.09.2006

“…Sanığın elektriğinin borcundan dolayı kesilmesi sırasında yöntemince mühürleme yapılıp yapılmadığının katılan idareden araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle beraat hükmü kurulması..”

Adana ceza avukatı olarak, Büken Hukuk & Danışmanlık Bürosu, TCK ve diğer ilgili kanunlarda düzenlenen suçların soruşturma aşamasından infaz aşamasına kadar tüm işlemlerine ilişkin hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir.

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI NEDİR

Davanın Açılmamış Sayılması Nedir?

Davanın açılmamış sayılması nedir denildiğinde, davanın açılmamış sayılması nedenlerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda tek bir hüküm ile düzenlenmediği kolaylıkla fark edilir. Kanun, farklı maddeler ile dağınık biçimde davanın açılmamış sayılması kararı verilmesi gerektiren halleri ortaya koymuştur. Bu makalemizde davanın açılmamış sayılması hmk çerçevesinde değerlendireceğiz. Makale boyunca davanın açılmamış sayılması nedir, davanın açılmamış sayılması sebepleri nelerdirdavanın açılmamış sayılması sonuçlarıdavanın açılmamış sayılması zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere etkisi, davanın açılmamış sayılmasının sonuçları gibi hususlara değineceğiz

Davanın Açılmamış Sayılması Nedenleri

Davanın açılmamış sayılması nedenleri Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun pek çok maddesinde farklı sebepler dahilinde düzenlenmiştir. Mahkeme davanın açılmamış sayılması kararını duruşma yapmadan verebilir.

1.Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Nedeniyle Davanın Açılmamış Sayılması

Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna  başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

2.Temsil veya İzin Belgelerinin Sunulmaması Nedeniyle Davanın Açılmamış Sayılması

Kanuni temsilciler izin belgelerini, tüzel kişiler için ise temsil belgelerini dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye sunmak zorunluluğu vardır. Kanuni temsilcilerin ve tüzel kişilerin temsil veya izin belgelerini ibraz etmezlerse dava açılmamış sayılır.

3.Avukatın Vekalet Sunmaması Halinde Davanın Açılmamış Sayılması

Kural olarak avukat vekaletnamesinin bir örneğini mahkemeye sunmazsa dava açamaz veya işlem yapamaz. Ancak gecikmesinde sakınca olabilecek, zarar doğabilecek hallerde mahkeme vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.

4.Dava Dilekçesinde Eksiklik Bulunması Halinde Davanın Açılmamış Sayılması

Dava dilekçesinde, davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.  Açık bir şekilde talep sonucu. Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası. unsurlarından birinin eksik olması halinde davacıya eksikliği gidermesi için bir hafta kesin süre verilir. Kesin süre içinde sayılan eksikliklerin tamamlanmaması halinde dava açılmamış sayılır.

5. Duruşmaya Gelinmemesi Halinde Davanın Açılmamış Sayılması

Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine dosya işlemden kaldırılabilir.  Bu durumda işlemden kaldırılan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla dava açılmamış sayılır.

6. İşlemden Kaldırılan Davanın Yenilenmesinden Sonra Takipsiz Bırakılması

İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılırsa dava açılmamış sayılır.

Davanın Açılmamış Sayılması Sonuçları

Davanın açılmamış sayılması nedir sorusu kadar önemli olan bir diğer soru davanın açılmamış sayılması sonuçları nelerdir sorusudur Yukarıda arz ettiğimiz nedenlerden herhangi biriyle davanın açılmamış sayılması kararı verilmesi halinde, davadaki talebin vaki olmayacağı kesindir. Davanın açılmamış sayılması kararı ile birlikte dava açılması ile ortaya çıkan tüm sonuçlar ortadan kalkar. Dava sanki hiç açılmamış gibi olur. Davanın görüldüğü mahkeme bakımından da davayı inceleme ve hüküm verme zorunluluğu ortadan kalkar. Davanın açılmamış sayılması kararı ile birlikte ayrıca bir hüküm verilmesine gerek kalmaksızın, açılmamış sayılan dava nedeniyle verilen ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkar

Davanın Açılmamış Sayılması Zamanaşımı

Davanın açılması ile zamanaşımı süresi kesilir. Ancak davanın açılmamış sayılması kararı verilmesi ile birlikte kesilen zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Bu durum davanın açılmamış sayılması kararı verilmesi ile birlikte dava sanki hiç açılmamış gibi olmasının bir sonucudur.

Davanın Açılmamış Sayılması Hak Düşürücü Süre

Davanın açılması ile birlikte tıpkı zamanaşımı süresinin kesilmesi gibi hak düşürücü süreler de korunur. Davanın açılmamış sayılması hak düşürücü sürelerin de yeniden işlemesine neden olur.

Davanın Açılmamış Sayılması Yargılama Giderleri

Davanın açılmamış sayılması kararı verilmesi durumunda yargılama giderleri davacı üzerinde kalır.

Davanın Açılmamış Sayılması Vekalet Ücreti

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlıklı 7. maddesine göre;

Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.

hükmüne amirdir. Dolayısıyla davanın açılmamış sayılması vekalet ücreti ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar tarifede yazılı ücretin yarısı, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra tamamı şeklinde hükmedilecektir.

Davanın Açılmamış Sayılması Nedir sorusunun cevabı özetle bu şekildedir.

Diğer makalelerimize adana avukat buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

MAAŞ HACZİ NEDİR

Maaş Haczi Nedir?

Maaş haczi nedir sorusunun cevabı İcra İflas Kanunu’nun 83. maddesinde verilmiştir. Maaş haczi alacaklı bakımından kolay ve risksiz bir yol olduğundan tercih sebebidir. Makalemizde maaş haczi nedir, işverenin sorumluluğu, emekli maaşı haczi gibi konular irdelenecektir. Makalemizin sonunda maaş haczi talebi örneği paylaşılmıştır.

Maaş Haczi Nedir?

İcra İflas Kanunu 83. maddesine göre; 

Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama müstenit olmayan nafakalar, tekaüt maaşları, sigortalar veya tekaüt sandıkları tarafından tahsis edilen iratlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra memurunca lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir.
Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez

Alacaklı icra takibi kesinleştikten sonra borçlunun maaşlı bir işte çalıştığını tespit ederse, bu durumda icra müdürlüğünden borçlunun maaşının haczedilmesini isteyebilir. Bu durumda alacaklı dosyaya bir maaş haczi talebi gönderir. İcra müdürü, borçlunun maaşına haciz konmasına karar verirse bu durumda borçlunun çalıştığı işyerine maaş haczi müzekkeresi gönderir. Ancak borçlunun muvafakatı olmadığı sürece maaşının 1/4’inden fazlası haczedilemez.

Maaş Haczi İşverenin Sorumluluğu

İcra müdürü tarafından gönderilen maaş haczi müzekkeresi alan işveren İcra ve İflas Kanunu’nun 355. maddesine uygun biçimde hareket etmek zorundadır. 

Devlet işlerinde veya hususi müesseselerde bulunan borçlu memur veya müstahdemlerin maaş ve ücretlerinden kesilmesi için icra dairelerinden yapılacak tebligatın kanuni muhatapları haczin icra edildiğini ve borçlunun maaş ve ücreti miktarını nihayet bir hafta içinde bildirmeğe ve borç bitinceye kadar icra dairesinin tebligatı mucibince haczolunan miktarı tevkif edip hemen daireye göndermeğe mecburdurlar.

Buna göre, maaş haczi müzekkeresini alan işveren en geç bir hafta içinde ilgili müzekkereye cevap vermeli, borçlunun maaşının ne kadar olduğunu bildirmeli ve devam eden aylarda borç bitinceye dek borçlunun maaşının 1/4’ini kesip icra dairesine göndermelidir.

Emekli Maaşı Haczedilemez

Uygulamada en büyük problemler emekli maaşı haczedilemez niteliği nedeniyle ortaya çıkmaktadır.5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesine göre;

Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.

Görüldüğü üzere  kural olarak borçlunun muvafakatı yoksa emekli maaşı haczedilemez. Borçlunun muvafakatı olmaksızın alacaklı borçlunun emekli maaşının haczi talebinde bulunursa bu talebi reddedilir. Emekli maaşının haczi yalnızca borçlunun muvafakatı veya borçlu muvafakat etmese dahi nafaka  ve sgk prim borcu halinde söz konusu olabilir.

Maaş Haczi Talebi

ADANA …. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ

DOSYA NO: 2019/……

Yukarıda esas numarası yazılı dosyamız borçlusu ……………………..’nın iş bu borcundan dolayı almakta olduğu maaş ve ücretlerinin, fazla mesai, ikramiye, prim ve her türlü ücret farklarının borca yeter miktarda 1/4’ünün haczedilmesi için borçlunun çalışmakta olduğu ……………………..’ne maaş haczi müzekkeresi yazılmasını talep ederim. …/…/……

Alacaklı Vekili
Av. Selce MARAŞ BÜKEN

G.D.: Alacaklı vekilinin talebi üzerine dosya incelendi, talep gibi işlem yapılmasına karar verildi.

İCRA MÜDÜRÜ

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Kıdem Tazminatından Kesilen Verginin İadesi

Kıdem Tazminatından Kesilen Verginin İadesi

Kıdem tazminatından kesilen vergi iadesi mümkün olup, ilgili yasal düzenleme şu şekildedir.

Kıdem tazminatından kesilen vergi nasıl iade alınır?

GELİR VERGİSİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN MADDE 4:

27/3/2018 tarihinden önce karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar üzerinden tevkif edilerek tahsil edilen gelir vergisi, hizmet erbabının düzeltme zamanaşımı süresi içerisinde tarha yetkili vergi dairelerine başvurmaları ve dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanununun düzeltmeye ilişkin hükümleri uyarınca red ve iade edilir.

Bu madde hükümlerinden yararlanmak üzere vazgeçilen davalarla ilgili olarak yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmez.

Hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunan iade talepleriyle ilgili olarak bu madde hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz. 

İdari İşleme Karşı Başvuru Yolları ve Süresi Gösterilmediği Takdirde Dava Açma Süresi İşlemez

İdari İşleme Karşı Başvuru Yolları ve Süresi Gösterilmediği Takdirde Dava Açma Süresi İşlemez

İdari işleme karşı başvuru yolları ve süresi gösterilmediği takdirde dava açma süresi işlemez. Dava açma süresini başlatacak olan Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresi işlemeye başlamaz.

DANIŞTAY 13. DAİRE

Esas Numarası: 2015/50 

Karar Numarası: 2018/357 

Karar Tarihi: 09.02.2018

İDARİ İŞLEME KARŞI BAŞVURU YOLLARI VE SÜRESİ GÖSTERİLMEDİĞİ TAKTİRDE DAVA AÇMA SÜRESİ İŞLEMEZ

Özeti: Danıştay temyizen baktığı davada, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; ilgili maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğunun getirildiğini, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerektiğini ifade ederek; “dava açma süresini başlatacak olanın Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirim olduğunu”, bunun dışındaki yazılı bildirimlerin, Anayasa’nın ilgili maddesinin amir hükmüne uygun olmadıklarından, dava açma süresini başlatmayacaklarını vurgulamıştır. Danıştay ayrıca İdari işlemde hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceğinin yanlış belirtilmesinin, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ifade etmiştir. Danıştay kararda sonuç olarak, Anayasa’nın ilgili maddesinin ikinci fıkrası gereğince, başvuru süresi yanlış bildirilen işlemlerin ilgilisine tebliği dava açma süresini başlatmayacağını, bu tür davalarda dava açma süresinin geçmesinden sonra açılan davaların süre yönünden reddedilmeyip işin esasının incelenmesi gerektiğine karar vermiştir.

İstemin Özeti : İdare Mahkemesi’nin 18.06.2014 tarih ve E:2014/618, K:2014/832 sayılı kararının; dava konusu işlemde itiraz merciinin sulh ceza mahkemesi olarak gösterildiği, bunun üzerine sulh ceza mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen görevsizlik kararına binaen mevcut davanın açıldığı, bu sebeple davada süre aşımından bahsedilemeyeceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Eray YILMAZ’ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, davacı tarafından, 4733 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca davacıya ait iş yerindeki 2808 eyma, 53 maria, 1 watson marka makarona el konulmasına dair 13.12.2013 tarihli Emniyet Müdürlüğü ….. Polis Merkezi Amirliği işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi’nce; dava konusu işlemin 19.02.2014 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın ise 21.04.2014 tarihinde açıldığı, 4733 sayılı Kanun uyarınca verilen idari yaptırımlara karşı dava açma süresinin işlemin tebliği tarihinden itibaren 15 gün olarak özel düzenlendiği anlaşıldığından, idari yaptırım olduğu tartışmasız olan el koyma işleminin sonraki tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde dava açılması gerekirken, 4733 sayılı Kanun’da öngörülen dava açma süresini geçirdikten sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” düzenlemesi yer almıştır.

Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.

Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.

Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08.12.2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.

Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesi zorunludur.

Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin ikinci fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.

Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş; 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle Anayasa’nın 40. maddesine eklenen ikinci fıkrada ise, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir.

Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresi işlemeye başlamaz.

Bu itibarla, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, başvuru süresi yanlış bildirilen işlemlerin ilgilisine tebliği dava açma süresini başlatmayacağından, bu tür davalarda dava açma süresinin geçmesinden sonra açılan davalar süre yönünden reddedilmeyip işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un “Cezai Hükümler” başlıklı 8. maddesinin 5. fıkrasının (g) bendinde; Kurumdan satış belgesi almadan tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası; perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası idari para cezası verileceği; 9. fıkrasında, beşinci fıkranın (f), (g), (h), (ı) ve (j) bentlerinde yazılı fiiller hakkında idari yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye mahalli mülki amirlerinin, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idari para cezası vermeye Kurumun yetkili olduğu; aynı maddenin 10. fıkrasında ise, bu Kanun hükümlerine göre verilen idari yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabileceği, ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılacağı hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, ….. ili, Merkez ilçesi, …….. mahallesi, …… caddesi üzerinde bulunan davacıya ait iş yerinde kıyılmış tütün, sarılmış sigara ve makaron bulundurduğunun 14.11.2013 günlü tutanak ile tespiti neticesinde 4733 sayılı Kanunun 8. maddesine aykırı olarak kurumdan uygunluk belgesi almadan makaron ürettiği, sattığı veya satışa arz ettiğinden bahisle davacıya ait iş yerindeki 2808 eyma, 53 maria, 1 watson marka makarona 13.12.2013 tarihli işlem ile el konulduğu ve söz konusu işlemde idari yaptırım kararına karşı 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvuru yapılabileceğinin belirtilmesi üzerine 21.04.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 4733 sayılı Kanun uyarınca verilen idari yaptırımlara karşı dava açma süresinin işlemin tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde idare mahkemesinde açılacağının özel olarak düzenlendiği ve idari yaptırıma ilişkin olan dava konusu işlemin tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde dava açılması gerektiği, bu kapsamda Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, davalı idare tarafından davacıya gönderilen 13.12.2013 tarihli davalı idare işleminde davacının 15 gün içerisinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulacağı belirtilerek, hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceğinin yanlış belirtildiği, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edilmiş olması karşısında 13.12.2013 tarihli işlemin davacıya tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başladığı kabul edilemeyeceğinden, süresinde açılan davada Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi’nin 18.06.2014 tarih ve E:2014/618, K:2014/832 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 09.02.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Ceyhan Boşanma Avukatı

Ceyhan Boşanma Avukatı

Hem anlaşmalı hem çekişmeli boşanma davalarında hak kaybı yaşamamak için ceyhan boşanma avukatı ile birlikte temsil edilmenizi tavsiye ederiz. 

Boşanma en basit tanımıyla geçerli olarak kurulmuş bir evlenmenin eşlerin sağlığında kanunda öngörülen sebep ve koşullara dayanarak mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir. Anlaşmalı boşanma davası, evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde gidilebilen bir yoldur.  Anlaşmalı boşanma protokol örneği için buraya tıklayınız. Çekişmeli boşanma davalarında ise evliliğin en az bir yıl sürmüş olması gibi bir şart aranmamakta olup, evlilik bir gün sürmüş olsa dahi anlaşma davası açılabilmektedir. 

Aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar genel olarak;

  • Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davası
  • Nişanın bozulmasından kaynaklanan davalar (maddi ve manevi tazminat davası)
  • Evlenmeye izin davası
  • Kadın için bekleme (iddet) süresinin kaldırılması davası
  • Evlenmenin hükümsüzlüğüne ilişkin davalar
  • Velayet davası
  • Nafaka davası
  • Çocukla kişisel ilişki kurulması davası
  • Maddi ve manevi tazminat davaları

Ceyhan Boşanma Avukatı

Ceyhan boşanma avukatı ücreti ise, her olayın somut şartlarına ve verilmesi gereken emeğin niteliğine göre belirlenmektedir.

Bu doğrultuda Büken Hukuk & Danışmanlık Bürosu, Ceyhan boşanma avukatı, Ceyhan aile avukatı olarak aile hukuku uyuşmazlıklarına yönelik her türlü hukuki destek ve danışmanlık hizmeti sağlamaktadır. Adana Boşanma Avukatı olarak, müvekkillerimizin hak ve menfaatlerini korumak amacıyla gereken özeni göstermekte onların her türlü sorunlarında faydalı olan hukuki hizmeti sunmaktayız.

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.