Etiket: adana işe iade davası

Kısa çalışma ödeneği şartları ve kısa çalışma ödeneği ödenme süresi ile ilgili, adana iş avukatı, kısa çalışma ödeneği ne kadar, şikayet

Kısa Çalışma Ödeneği Şartları Nelerdir?

Kısa çalışma ödeneği şartları, kısa çalışma ödeneğinin özellikle ekonomik kriz, pandemi vb durumlarda işçiye sınırlı da olsa gelir güvencesi sağlanması bakımından önemlidir. Kısa çalışma ödeneği sadece İş Kanunu kapsamına giren işçileri değil Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamındaki işçileri de kapsar. Bu bağlamda kısa çalışma ödeneği şartları da, Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneğine İlişkin Yönetmelik‘te düzenlenmiştir.

Kısa Çalışma Nedir?

Kısa çalışma ödeneği şartları konusuna geçmeden önce kısa çalışma nedir sorusunu cevaplamakta fayda görüyoruzKısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneğine İlişkin Yönetmelik‘e göre kısa çalışma: Üç ayı geçmemek üzere işyerinde uygulanan çalışma süresinin, işyerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılmasını veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulmasını ifade eder. Dolayısıyla kısa çalışma ancak işverenin genel ekonomik kriz, sektörel veya bölgesel kriz ve zorlayıcı sebepler halinde söz konusu olur. Pandemi hali de zorlayıcı sebeplerden sayılmaktadır.

Kısa Çalışama Ödeneği Şartları

Kısa çalışmaya geçilmesi halinde işçilere çalışmadıkları süre için kısa çalışma ödeneği verilir. Kısa çalışma ödeneği şartları kısaca şu şekildedir.

  • İşverenin kısa çalışma talebinin Türkiye İş Kurumu tarafından uygun bulunması,
  • Kısa çalışmanın başladığı tarihte İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 50. maddesine göre işçilerin, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması,
  • İşçinin kısa çalışma ödeneği isteğinde bulunması gerekir.

Kısa çalışma ödeneği şartları yerine geldiği durumda, kısa çalışma ödeneği süresi üç ayı aşamaz. Ancak üç aylık kısa çalışma ödeneği süresi Bakanlar Kurulu tarafından altı aya kadar uzatılabilir.

Adana iş avukatı olarak diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İşe iade ihtarname örneği, işe iade ihtarnamesi nasıl düzenlenmeli, işe iade kararı sonrası yapılacak işlemler ihtarname, adana iş avukatı, işe iade avukatı

İşe İade İhtarname Örneği

Bu makalemizde işe iade ihtarname örneği ne yer vereceğiz. Önceki makalelerimizde de açıkladığımız üzere işe iade davasının kesinleşmesi üzerine işçinin işverene başvurması zorunludur.  4857 sayılı İş Kanunu’nun 21/6. maddesi; işe iade kararı sonrası işçiye kesinleşmeden itibaren 10 işgünü içinde işverene başvurma yükümlülüğü getirmektedir. Söz konusu başvuruda işe iade ihtarname örneği kullanılabilir. İşe iade ihtarnamesi nin noter kanalıyla gönderilmesi ispat açısından kolaylık sağlayacaktır. İşe iade kararı sonrası yapılacak işlemler ayrıntılı biçimde ele aldığımız makalemize buradan ulaşabilirsiniz.

İşe iade ihtarnamesi nin önemi şudur ki; işçi işe iade kararı sonrası 10 işgünü içinde işverene işe iade talebini iletmelidir. İşe iade ihtarname örneği işe iade kararının kesinleşmesinden sonra gönderilmelidir. İşçinin, kesinleşen işe iade kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işverene başvurmaması halinde boşta geçen süre ve işe başlatmama tazminatı hakkı doğmamış sayılacaktır.

“İşe İade Davası Nedir?” başlıklı makalemize buradan, İşe iade davasında arabuluculuk ile ilgili makalemize buradan, işe iade dava dilekçesi örneği için buradan bilgi alabilirsiniz.

Adana iş avukatı olarak diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İşe İade İhtarname Örneği

İHTAR EDEN                                 : ………………….
TC                                                     : ………………….
ADRES                                             : ………………….

VEKİLİ                                             : Av. Selce MARAŞ BÜKEN

MUHATAP                                      : ………………….
TC                                                     : ………………….
ADRES                                             : ………………….

Sayın Muhatap;

İşverenliğinizce …/…/……. tarihinde yapılan iş akdinin feshi işlemi, Adana …. İş Mahkemesi’nin … E., … K. sayılı 17.11.2009 tarihli kararı ile geçersiz sayılmış ve müvekkilin işe iadesine karar verilmiştir. Verilen karar Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … tarih … E. ve … K. sayılı ilamı ile …/…./…… tarihinde kesinleşmiştir.

Verilen kararda ayrıca boşta geçen 4 aylık ücret ve diğer haklarının müvekkile ödenmesine ve yasal süresi içerisinde başvurmasına rağmen işe başlatılmaması durumunda 4 aylık brüt ücreti tutarında tazminatın tarafına ödenmesine karar verilmiştir. 

Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca, kesinleşen mahkeme kararına istinaden müvekkilin daha önce çalıştığı …….. pozisyonunda çalışmak üzere işe başlama talebini bildiririz.

İhtar Eden Vekili
Av. Selce MARAŞ BÜKEN

İkale sözleşmesi, geçerlilik şartları, makul yarar, yargıtay kararları, işçinin yanıltılması, irade fesadı halleri, ikale sözleşmesi kıdem ihbar işe iade

İkale Sözleşmesi Nedir?

Bu makalemizde iş sözleşmesinin tarafların anlaşması ile sona ermesi halini inceleyeceğiz. İkale sözleşmesi nedir sorusunun en basit cevabı işçi ve işverenin karşılıklı anlaşarak iş sözleşmesini sona erdirmesi olarak verilebilir. Ancak ikale sözleşmesinin şartları uygun yapılması gerekir. Aksi halde yapılan anlaşma yani ikale sözleşmesi geçersiz olacaktır.

İkale Sözleşmesi Nedir?

İş sözleşmesini tarafların anlaşarak sona erdirebilmesi her zaman mümkündür. İkale sözleşmesi olarak bilinen sona erdirme hali 4857 sayılı İş Kanunumuzda düzenlenmemiştir. İkale sözleşmesi geçerliliği sözleşme özgürlüğü ilkesinden dolayısıyla Anayasadan alır. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca sona erdirilmesinin de mümkündür.

İş sözleşmesinin ikale sözleşmesi ile sona ermesi halinde tarafların bildirim sürelerine uymasına da gerek yoktur. İkale sözleşmesi yapılması halinde işçi kural olarak; ihbar ve kıdem tazminatlarına hak kazanamaz ve feshin geçersizliğini ileri sürerek işe iade davası açamaz.

İkale Sözleşmesinin Şartları

İkale sözleşmesinin yapılabilmesi için iş sözleşmesinin belirli süreli iş sözleşmesi veya belirsiz süreli iş sözleşmesi olması bakımından bir fark yoktur. Belirli süreli iş sözleşmesinde de taraflar, sözleşmenin sona erme süresini beklemeden ikale sözleşmesi ile feshedebilirler. Dolayısıyla iş sözleşmesinin belirli veya belirsiz süreli olması ikale sözleşmesinin şartları ndan değildir.

İkale sözleşmesinde şekil şartı yoktur. İkale sözleşmesinin yazılı olarak yapılması da zorunlu değildir. İkale sözleşmesi yazılı veya sözlü, açık veya örtülü olarak yapılabilir.

Ayrıca ikale teklifi işverenden gelmişse kanuni tazminatlarına ilaveten işçiye ek bir menfaatın sağlanması yani ikale sözleşmesinde makul yarar gerekir. Aksi halde iş sözleşmesinin ikale ile sona ermesi mümkün olmaz. İkale sözleşmesinde makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusundaki icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır..

Yine tüm sözleşmelerde olduğu gibi irade fesadı hallerinin de ikale sözleşmesinde ileri sürülmesi mümkündür. İkale sözleşmesinde irade fesadı işçinin yanıltılması vb durumlarda ortaya çıkabilir ve bu durumda yapılan sözleşmeye geçerlilik tanınamaz.

İkale Sözleşmesi İle İlgili Yargıtay Kararları

İŞ SÖZLEŞMESİNİN İKALE (BOZMA) SÖZLEŞMESİ İLE SONA ERDİRİLMESİ

Somut olayda, mahkemece taraflar arasındaki bozma sözleşmesi gözetilerek feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilip dava konusu istekler reddedilmiş ise de, ikale teklifinin davacıdan geldiğine dair dosya içinde delil bulunmamaktadır. Hal böyle olunca davacı işçinin makul yararının sağlanmadığı gözetilmeden, iş sözleşmesinin ikale yolu ile sona erdiği kabul edilerek, feshin geçerli olduğu yönünde verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. YARGITAY 22.HUKUK DAİRESİ, Esas Numarası: 2014/402, Karar Numarası: 2014/1341, Karar Tarihi: 03.02.2014

İKALE SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ, FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE DAVASI

Somut olayda; taraflar arasında ikale sözleşmesi imzalandığı ve bu sözleşme gereği davacıya üç aylık ücret tutarında ek ödeme yapıldığı dosya içerisindeki ibraname ve ekindeki dekontlardan anlaşılmaktadır. Davacı sosyal statüsü icabı imzaladığı sözleşmenin sonuçlarını bilebilecek bir kişi olup ikale sözleşmesinin imzalanmasında davacının iradesinin sakatlandığına dair de dosya kapsamında delil bulunmamaktadır. Bu tespitler karşısında iş sözleşmenin ikale suretiyle sona erdirildiğinin kabulüyle davanın reddine karar vermek yerine yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ, Esas Numarası: 2012/22945, Karar Numarası: 2012/22769, Karar Tarihi: 15.10.2012

İKALE SÖZLEŞMESİNDE İRADE FESADI, İKALE SÖZLEŞMESİNDE İŞÇİNİN YANILTILMASI

Somut olayda taraflar arasında 11.04.2011 tarihinde bağıtlanan ikale ( bozma ) sözleşmesinde ” bu sözleşme tarafı olan ve yaşlılık aylığı almaya hak kazanan işçi” ibaresi yer aldığı görülmüştür. Bu hali ile ikale ( bozma ) sözleşmesinin niteliğine göre işçinin yanıltıldığı sabittir. Zira sözleşmenin yukarıda belirtilen cümlesi ile davacının yaşlılık aylığı almaya hak kazandığı belirtilmiş ise de davacı, iş sözleşmesinin sona erdiği 29.04.2011 tarihinde SGK’ya tahsis talebi ile müracaat etmiş ancak yaş koşulu şartı yerine getirilmemiş olduğundan yaşlılık aylığı bağlanmadığı görülmüştür. Bu nedenle ikale ( bozma ) sözleşmesi geçersiz olup iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiği davalı işveren tarafından ispat edilememiştir. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ, Esas Numarası: 2012/16013, Karar Numarası: 2012/34430, Karar Tarihi: 15.10.2012

İşçilik alacakları hesaplamalarının alanında uzman avukatlar nezdinde yapılması ve açılması muhtemel davanın bir adana iş avukatı ile takibi önem arz etmektedir. Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İşçiye gönderilecek işe devamsızlık ihtarnamesi örneği, işe devamsızlık nedeniyle iş akdinin feshedilmesi mümkündür. Adana iş avukatı olarak örnek ihtarname makalemiz içeriğinde mevcuttur.

İşe Devamsızlık İhtarnamesi Örneği

Bu makalemize işçiye gönderilecek işe devamsızlık ihtarnamesi örneği paylaşılmaktadır. İşçinin devamsızlık nedeniyle iş akdi feshi mümkündür. Zira İş Kanunu’nun 25/II-h maddesine göre;  İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi hali işveren için haklı fesih sebebi sayılmıştır. Bu durumla işveren işçiye işe devamsızlık ihtarnamesi göndermelidir. Gönderilecek işe devamsızlık ihtarnamesi örnek mukabilinde makalemizde paylaşılmaktadır.

İşe Devamsızlık İhtarnamesi Örneği

İHTAR EDEN                                 : ………………….
TC                                                     : ………………….
ADRES                                             : ………………….

VEKİLİ                                             : Av. Selce MARAŞ BÜKEN

MUHATAP                                      : ………………….
TC                                                     : ………………….
ADRES                                             : ………………….

Sayın Muhatap;

Müvekkil ……………………………’e ait işyerinde …/…/…… tarihinden bu yana ……… olarak çalışmaktasınız. …/…/….., …./…./…… ve …./…./……. tarihlerinde müvekkil işverenden izin almadan ve herhangi bir haklı sebep bildirmeden işe gelmediğiniz ekli tutanaklar ile tespit edilmiştir.

İş Kanunu’nun 25/II-h maddesine göre; işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ….. bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi hali işveren için haklı fesih nedeni sayılmıştır. Bu nedenle  işe gelmemek için haklı bir sebebinizin bulunup bulunmadığını öğrenmek adına işbu ihtarnamenin keşide edilmesi zorunluluğu doğmuştur.

Bu nedenlerle; işbu ihtarnameyi tebliğ tarihinden itibaren 3 işgünü içerisinde, ../…/….., …./…./…… ve …./…./……. tarihlerinde işe gelmemenize dair mazeret veya haklı bir sebebiniz var ise bildirmnizii; aksi halde hakkınızda  4857 sy. yasanın 25/II-g bendi uyarınca işlem yapılarak iş akdinizin …/…./…….. günü itibarıyla feshedileceğini bildiririz.

İhtar Eden ……………. Vekili
Av. Selce MARAŞ BÜKEN

İş hukuku ile ilgili işlemlerin alanında uzman avukatlar nezdinde yapılması ve açılması muhtemel davanın bir adana iş avukatı ile takibi önem arz etmektedir. Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

 

İşçinin ölümü halinde tazminat hakkı mirasçılarına aittir. İşçinin ölümü halinde ödenecek tazminat kıdem tazminatı veya ölüm tazminatı olabilir.

İşçinin Ölümü Halinde Tazminat Hakkı

Bu makalemizde iş hukukunda ölüm tazminatı konusunu ele alacağız. İşçinin ölümü halinde tazminat hakkı mirasçılarına aittir. İşçinin ölümü halinde ödenecek tazminat kıdem tazminatı veya ölüm tazminatı olabilir. İşçinin ölümü halinde tazminat türünün ölüm tazminatı mı yoksa kıdem tazminatı mı alacağına işçinin çalışma süresine göre belirlenir. Çalışma süresine göre ölen işçinin mirasçılarına tazminat ödenir.

İşçinin Ölümü Halinde Ölüm Tazminatı

İş hukukunda ölüm tazminatı Borçlar Kanunu’nun 440. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre; Sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.

İşçinin Ölümü Halinde Kıdem Tazminatı

Yine 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesine göre; “….İşçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.”

İşçinin Ölümü Halinde Tazminat Hakkı

Dolayısıyla işçinin ölümü halinde tazminat hakkı kıdem tazminatı veya ölüm tazminatı olabilir. İşveren bir yıldan fazla kıdemi bulunan işçinin ölümü halinde tazminat olarak işçinin mirasçılarına kıdem tazminatı ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle işverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunan hallerde ödeme Borçlar Kanunu’nun 440. maddesine göre değil  1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesine göre yapılmalıdır. Kıdemi bir yıldan fazla olmayan işçinin ölümü halinde tazminat Borçlar Kanununa göre belirlenmeli ve işveren mirasçılarına ölüm tazminatı olarak bir aylık ücret tutarında ödeme yapmalıdır.

İşçilik alacakları hesaplamalarının alanında uzman avukatlar nezdinde yapılması ve açılması muhtemel davanın bir adana iş avukatı ile takibi önem arz etmektedir. Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi halleri nelerdir, belirli süreli iş sözleşmesi belirsiz hale gelir mi, yargıtay adana iş avukatı

Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Belirsiz Süreliye Dönüşmesi

Bu makalemizde belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi konusunu yargıtay kararları ve mevzuat doğrultusunda irdeleyeceğiz. Belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreli iş sözleşmesi haline gelmesi mümkündür. Ancak bu konuya girmeden önce belirli süreli iş sözleşmesi ile belirsiz süreli iş sözleşmesi nin tanımlarını ve aralarındaki farkları irdelemek gerekir.

Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Belirsiz Süreliye Dönüşmesi Mümkün Müdür?

Kanunumuza göre belirli süreli iş sözleşmesi istisna bir haldir. Asıl olan işçi ve işveren arasındaki sözleşmenin belirsiz süre ile yapılmasıdır. Bu nedenle bir iş sözleşmesinin belirli süre ile yapıldığını iddia eden bu iddiasını ispat etmekle mükelleftir. Belirli süreli iş sözleşmesinden bahsedilebilmesi için, sözleşmenin süreye bağlanmış olması ve belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması için objektif nedenlerin bulunması gerekir. Belirli süreli iş sözleşmelerini ve belirli süreli iş sözleşmesi bulunması halinde kıdem tazminatı talep edilip edilemeyeceğini, işe iade davası açılıp açılamayacağı gibi hususlarını “Belirli Süreli İş Sözleşmesi Nedir?” başlıklı makalemizde ayrıntılı olarak irdelemiştir. Bu doğrultuda söz konusu şartları sağlamayan belirli süreli iş sözleşmesinin belirli süreliye dönüşmesi mümkündür.

Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Belirsiz Süreliye Dönüşmesi Halleri

  1. Bu doğrultuda bir sözleşmenin belirli süre ile sınırlandırılabilmesi için öncelikle objektif nedenin varlığı gerekir. İş Kanunu’nun 11. maddesine göre; Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.” Dolayısıyla işin niteliği gereği belirli bir süre devam etmesi, belirli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması halleri objektif neden olarak sayılabilir. Dolayısıyla bu objektif nedenlerin yokluğu halinde belirli süreli iş sözleşmesi belirsiz süreli hale gelir.
  2. Yine objektif neden olsa bile, sözleşmenin akdedildiği tarihte, iş ilişkisinin sona ereceği tarih belli değil veya belirlenebilir de değil ise bu durumda belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi söz konusu olur.
  3. Belirli süreli iş sözleşmesinin esaslı bir neden olmadıkça zincirleme şekilde yapılması halinde de belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi söz konusu olur. Zira İş Kanunu’nun 11. Maddesinin 2. Fıkrasında Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste yapılamayacağı, aksi halde iş sözleşmesinin başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edileceği kurala bağlanmıştır.
  4. Bir diğer durum da, başta belirli süreli olarak yapılan iş sözleşmesinin devam ettirilmesi halidir. Bu durumda da belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi hali söz konusudur. Nitekim Borçlar Kanunu’nun 430. Maddesi; “Belirli süreli sözleşme, süresinin bitiminden sonra örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Ancak, esaslı bir sebebin varlığı hâlinde, üst üste belirli süreli hizmet sözleşmesi kurulabilir.” hükmüne amirdir.

Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Belirsiz Süreliye Dönüşmesi İle İlgili Yargıtay Kararları

Belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreliye dönüşmesi ile ilgili yargıtay kararları şu şekilde özetlenebilir.

BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİNİN BELİRSİZ SÜRELİ HALE GELMESİ, İŞE İADE DAVASINDA DAVA AÇMA SÜRESİ, BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ YAPMA KOŞULLARI

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2009/10191, Karar Numarası:2009/33822, Karar Tarihi: 07.12.2009: Taraflar arasında, esaslı neden olmadan akdedilen belirli süreli sözleşme, belirsiz süreli sayılacağından, işveren, sürenin sona ermesiyle sözleşmenin sona erdiğini bildirdiğinde, işçi, sözleşmenin belirsiz süreliye dönüştüğünü, işverenin bildirim şartına uymadan iş sözleşmesini feshettiği gibi geçerli bir sebep gösterilmeden feshedildiğini ileri sürerek bir aylık hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir. Bir aylık hak düşürücü sürenin başlangıcı işverenin belirli süreli sözleşmeli gibi kabul ederek sürenin geçmesiyle sözleşmenin sona erdiğini bildirdiği, belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü için işverence bildirim süresine uyulmadan yapılan bir fesih anlamı kazanan bildirimin yapıldığı tarihtir.

BELİRLİ SÜRELİ BELİRSİZ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİNİN İŞİN NİTELİĞİNE GÖRE BELİRLENECEĞİ, BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ İÇİN OBJEKTİF KOŞULLARIN BULUNMASININ GEREKMESİ

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ, Esas Numarası: 2008/22539, Karar Numarası: 2010/7180 Karar Tarihi: 18.03.2010:  Somut olayda davacı 20.6.2002 tarihinden itibaren davalı işyerinde hemşire olarak çalışmaya başlamış olup, işe girdiği tarihte belirli süreli bir iş sözleşmesi yapılmamıştır. Çalışmaya devam ettiği sırada 1.12.2003 tarihinde bir yıllık belirli süreli sözleşme düzenlenmiş, bir yıllık çalışma süresi dolmadan davalı işyerinden ayrılmıştır. Dairemizce kabul edilen içtihatlar ve yukarı da belirtilen ilke kararımız doğrultusunda davacının niteliği ve yaptığı iş itibarıyla işyerinde halen çalıştığı sırada belirli süreli hizmet akdinin yapılmasını gerektiren objektif nedenler bulunmamaktadır.

BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİNİN BELİRSİZ SÜRELİ HALE GELMESİ, BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİNİN ZİNCİRLEME OLARAK YAPILMASI

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ, Esas Numarası: 2008/13492, Karar Numarası: 2010/3172, Karar Tarihi: 09.02.2010:  Mahkemece İzmir Veterinerler Odası tarafından belirlenen ücretin herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığından fark ücret talebini ve iş sözleşmesi yenilenmiş olsa bile bir yıllık belirli süreli sözleşme olma özelliğini taşıdığı, dolayısıyla ihbar tazminatı isteklerinin reddine, davacının iş akdinin ‘‘reorganizasyon neticesinde davacıya ihtiyaç kalmaması’‘ neden gösterilerek feshedildiği, bunun haklı bir fesih sebebi olmadığı gerekçesiyle kıdem tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir. Davacı tarafından iş sözleşmesi tek işverenle ilgili olduğundan belirli süreli iş sözleşmesi yenilenmekle belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşmüştür. Bu nedenle ihbar tazminatı talebinin kabulü gerekir iken reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

İşçilik alacakları hesaplamalarının alanında uzman avukatlar nezdinde yapılması ve açılması muhtemel davanın bir adana iş avukatı ile takibi önem arz etmektedir. Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İşe iade kararı sonrası süreç, yapılacak işlemler, işe iade kararı sonrası ihtarname, işe davet, işverene başvuru, adana iş avukatı, işçinin işe başlamaması

İşe İade Kararı Sonrası Yapılacak İşlemler

Bu makalemizde işe iade kararı sonrası yapılacak işlemler in neler olduğu anlatılacak, çeşitli ihtimallere göre hukuki sonuçları değerlendirilecektir. Ancak konuya geçmeden önce işe iade davası nedir, işe iade kararının sonuçları nelerdir gibi konuları özetlemek ihtiyacı duyuyoruz. İşe iade davası en basit tanımıyla, geçerli bir fesih nedeni olmadan işveren tarafından işten çıkartılan iş güvencesi koruması altında olan işçinin tekrar işe iadesi için açabileceği bir davadır. İşe iade davası nın kabul edilmesi halinde feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine karar verilir. Yine kararla birlikte işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarı da belirlenir. Kararın kesinleşmesine kadar işçinin çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları da ödenir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak için buradan “İşe İade Davası Nedir?” başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz. Bu makalemizde işe iade kararı sonrası yapılacak işlemler ele alınmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 21/6. maddesiişe iade kararı sonrası işçiye kesinleşemden itibaren 10 işgünü içinde işverene başvurma yükümlülüğü getirmektedir.

İşte bu makalemizde işçinin işverene 10 işgünü içinde başvuru yapmaması, işçinin 10 işgünü içinde başvuru yapması ve işe başlatılması, işçinin 10 işgünü içinde başvuru yapması ancak işe başlatılmaması ve işçinin 10 işgünü içinde işe başvuru yapması ve işverenin davetine rağmen işe başlamaması hallerinde neler olacağı değerlendirilecektir. Bu nedenle makalemize işe iade kararı sonrası yapılacak işlemler başlığını uygun gördük.

İşe İade Kararı Sonrası Yapılacak İşlemler

1.İşe İade Kararı Sonrası İşçinin İşverene 10 İşgünü İçinde Başvuru Yapmaması

4857 sayılı İş Kanunu’nun 21/6. maddesi“İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.” hükmüne amirdir.

Dolayısıyla işçi işe iade kararı sonrası 10 işgünü içinde işverene işe iade talebini iletmelidir. Bu anlamda işe iade kararının kesinleşmesinden önce yapılan başvurular geçerli değildir. Başvuru işe iade kararının kesinleşmesinden sonra yapılmalıdır. İşçinin, kesinleşen işe iade kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işverene başvurmaması halinde boşta geçen süre ve işe başlatmama tazminatı hakkı doğmamış sayılacaktır.

2. İşe İade Kararı Sonrası İşçinin İşe İade Başvurusu Yapması ve İşe Başlatılması

İşe iade kararı sonrası işçi kararın kesinleşmesinden sonra 10 işgünü içinde işverene başvurursa, işveren işçiyi talebin kendisine ulaştığı tarihten itibaren 1 ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşe iade kararı sonrası ihtarname ile başvuru yapılabilir. Kural olarak işçi  fesih tarihinde çalıştığı işyerinde ve işte işe başlatılmalıdır. İşçiye önceki koşulları tam olarak sağlanmalıdır. Aynı parasal haklar ödenmelidir. İşverenin işe başlattığı işçiye boşta geçen süre ücretini de ödemesi gerekir.

3. İşe İade Kararı Sonrası İşçinin İşe İade Başvurusu Yapması ve İşe Başlatılmaması

İşveren işçiyi başvurusu üzerine bir ay içinde işe başlatmazsa işçiye boşta geçen süre ücretini ve işe başlatmama tazminatını ödemek zorundadır. Bu sırada şunu da söylemek gerekir ki, işverenin işe iade kararı sonrası işçiyi işe davet beyanının samimi olması gerekir. İşverenin, işe başlatma amacı olmadığı halde işe başlatmama tazminatı ödememek için yaptığı çağrı gerçek bir işe başlatma daveti olarak değerlendirilemez. Bu nedenle işverenin işe davet ederken, işçinin hangi işte nerede ve ne şekilde, hangi şartlarda işe başlatılacağını, işe davet yazısında belirtmesi gerekir. Davette başlatılacak iş, işyeri, iş şartları, hazır olunması gereken tarih, verilen süre belirtmemiş ise davetin ciddi ve samimi olup olmadığı tartışma konusu olacaktır. Yine aynı şekilde işverenin işçiyi işe başlatması şarta bağlı tutulamaz.

3. İşe İade Kararı Sonrası İşçinin İşe İade Başvurusu Yapması Ancak İşverenin Davetine Rağmen İşe Başlamaması

İşçi işe iade kararından sonra işe iade başvurusu yapmış ve ancak işveren tarafından da usulüne uygun biçimde işe davet edilmiş olmasına rağmen işe başlamamış olması gerekir. İşçinin işverenin daveti üzerine işe başlamaması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilir. Bu durumda işçi, işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Dolayısıyla bu durumda işe iade kararı sonrası işe başlamayan işçi boşta geçen süre ve işe başlatmama tazminatı talebinde bulunamaz. Ancak bu durumda geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye kıdem tazminatı ve diğer alacaklarının ödenmesi söz konusu olabilir.

İşe iade davasında arabuluculuk ile ilgili makalemize buradan, işe iade dava dilekçesi örneği için buradan bilgi alabilirsiniz.

Adana iş avukatı olarak diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İşe İade Davasında Arabuluculukİşe İade Davasında Arabuluculuk

İşe İade Davasında Arabuluculuk

İşe iade davasında arabuluculuk 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesi ile zorunlu hale gelmiştir. İşe iade arabuluculuk veya işe iade zorunlu arabuluculuk konusuna geçmeden önce işe iade davası nedir kısaca bir hatırlatmakta fayda görüyoruz.

İşe İade Davası Nedir?

İşe iade davası, geçerli bir fesih nedeni olmadan işveren tarafından işten çıkartılan iş güvencesi koruması altında olan işçinin tekrar işe iadesi için açabileceği bir davadır. İşe iade davası ile işverenin fesih hakkı kısıtlanmaktadır. Buna göre işveren iş güvencesi koruması altında olan işçilerine ancak geçerli sebep dahilinde iş akdini feshedebilecektir, aksi halde açılacak işe iade davası ile feshin geçersizliğine karar verilebilir. İşe iade davası nedir başlıklı ayrıntılı makalemizi buradan okuyabilirsiniz.

İşe İade Dava Dilekçesi

Görüldüğü üzere iş güvencesi koruması altında olan işçilerin iş akdi ancak geçerli bir neden ile feshedebilir.  Geçerli bir neden olmaksızın iş akdinin feshi halinde işe iade davası ile feshin geçersizliğine karar verilebilir. Dava işe iade dava dilekçesi ile açılır. İşe iade dava dilekçesi örneği buradan ulaşabilirsiniz.

İşe İade Davasında Arabuluculuk

4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesine göre; iş akdi feshedilen ve iş güvencesi koruması altında olan işçi fesih bildiriminin kendisine tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurmak zorundadır. Eğer arabulucuya başvurulmadan dava açılırsa veya bu bir aylık süre geçtikten sonra arabulucuya başvurulmuşsa bu durumda herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.

Bu başvuru yapıldıktan sonra işe iade zorunlu arabulucu süreci başlar  Arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamazsa, anlaşmama tutanağı düzenlenir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde işe iade davası açabilir. Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması aranır.

İşe İade Arabulucu Başvuru Dilekçesi

Görüldüğü üzere, arabulucuya başvurulmuş olması işe iade davalarında dava şartı niteliğinde olduğundan hayati öneme sahiptir. Arabulucuya başvuru, burada paylaşılan işe iade arabulucu başvuru dilekçesi örneği ile yapılabilir.

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz

Arabulucu Başvuru Dilekçesi

Arabulucu Başvuru Dilekçesi

Arabulucu başvuru dilekçesi örneği makalemiz devamında sunulmaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesine göre; İşçi veya işveren alacakları, tazminat davaları ile işe iade davalarında, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline gelmiştir. Arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamazsa, bu durum arabulucu tarafından bir tutanağa bağlanır. Davacı bu anlaşmama tutanağı nın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini davasını açarken mahkemeye sunmak zorundadır.Eğer arabulucuya başvurulmadan dava açılırsa bu durumda herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.

Arabuluculuk Ne Kadar Sürer?

Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir.  Arabulucu, taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması yahut yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması veya varılamaması hâllerinde arabuluculuk faaliyetini sona erdirir ve son tutanağı düzenleyerek durumu derhâl arabuluculuk bürosuna bildirir.

Arabulucu Toplantısına Katılmama

Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır

İş Davalarında Arabuluculuk

Dolayısıyla iş davalarında arabulucu başvuru dilekçesi  işçilik alacakları ve işe iade davalarında dava şartı niteliğinde olduğundan hayati öneme sahiptir. Arabulucuya başvuru, dilekçemiz devamında paylaşılan arabulucu başvuru dilekçesi örneği ile yapılabilir.

Arabulucu Başvuru Dilekçesi

 ADANA ADLİYESİ ARABULUCULUK BÜROSU’NA

BAŞVURAN                  :(Ad, Soyad, TC, Adres, e-posta, GSM)

VEKİLİ                          : Av. Selce MARAŞ BÜKEN 

KARŞI YAN-İŞVEREN : (Ad, Soyad, TC/Vergi No, Adres, e-posta, GSM)

KONU                          : 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesinin 1. Fıkrası gereğince zorunlu arabuluculuğa başvuru taleplerimizi içerir dilekçemizdir.

AÇIKLAMALARIMIZ

  1. Uyuşmazlık konusu (işe iade talebi, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, yıllık izin ücreti ve fazla mesai ücreti, UBGT ücreti, hafta tatili ücreti) alacaklarının çözülebilmesi için 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesinin 1. Fıkrası gereğince zorunlu arabuluculuğa başvuru zarureti hasıl olmuştur. Söz konusu uyuşmazlığın çözülmesi için Adana Adalet Komisyonu tarafından hazırlanan arabulucular listesinden bir arabulucu görevlendirilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.

    Başvurucu Vekili

    Av. Selce MARAŞ BÜKEN

EKLER                                            :

Ek-1: Onaylanmış vekaletname örneği

Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Vakıf Üniversitesi Akademik Personelinin Özlük Hakları

Vakıf Üniversitesi Akademik Personelinin Özlük Hakları

Vakıf Üniversitesi akademik personelinin özlük hakları konusu ve buradaki akademik personelin hukuki statüsü bir süre önceye kadar tartışmalı bir konuydu. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesine göre, vakıf üniversitesi akademik personelinin özlük haklarının İş Kanunu çerçevesinde yorumlanması gerektiği kabul ediliyordu. Ve ancak Danıştay 8. Dairesi’nin istikrar kazanan kararları doğrultusunda, vakıf üniversitelerinin kamu gücüne sahip kamu tüzel kişisi olduğu, vakıf üniversitesi öğretim üyelerinin ise kamu hizmeti verdiği kabul edilmiştir. Çalışanlar da kamu personeli sayılacağından Vakıf Üniversitesi Akademik Personelinin Özlük Hakları konusu da açıklığa kavuşmuştur. Bu şekilde vakıf üniversitesi öğretim üyesi ile yapılan sözleşme de  idari hizmet sözleşmesi niteliğindedir. Bu doğrultuda vakıf üniversitelerindeki akademik personelin görevine son verilmesinin, tıpkı devlet üniversitesinde olduğu gibi idare hukukuna tabi olacağı netleşmiştir.

Vakıf Üniversitesi Akademik Personelinin Özlük Hakları Nelerdir?

Dolayısıyla Vakıf Üniversitesi Akademik Personelinin Özlük Hakları da tıpkı devlet üniversitelerinde olduğu gibi görevlerine son verilmesi (öğretim elemanın sözleşmesinin feshi) halinde, bu işlemin iptali için işlem tarihini takip eden 60 gün içinde idare mahkemesinde iptal davası açabilir.  İdari yargıda görülecek iptal davaları ile daha fazla bilgi almak için buraya tıklayarak konu ile ilgili ayrıntılı makalemizi okuyabilirsiniz. Buradan ise iptal davası dilekçe örneğine ulaşabilirsiniz.

Yine aynı şekilde  üniversitesi tarafından yapılan bir idari işlem nedeniyle maddi ve manevi zararlarının tazmini için tam yargı davası açabilir. Tam yargı davaları ile ilgili ayrıntılı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

İdari yargıda davanın usulüne uygun biçimde yürütülmesinde bir adana idare hukuku avukatı ndan destek ve hukuki yardım alınması en önemli tavsiyemizdir Diğer makalelerimize buradan ulaşabilir veya büromuzdan randevu almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Makalemiz devamında yer verilen Yargıtay Kararında, öğretim elemanın sözleşmesinin feshi nedeniyle vakıf üniversitesi öğretim görevlisinin açtığı işe iade davası görevli yargı yerinin idare mahkemeleri olduğu bir kez daha vurgulanmıştır.

VAKIF ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK PERSONELİNİN ÖZLÜK HAKLARI

FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE İSTEMİ

DEVLET VE VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDEKİ AKADEMİK PERSONELİN MESLEKİ GÜVENCELERİ YÖNÜNDEN İDARE HUKUKUNA TABİ OLDUĞU

Özet: İdari Dava Daireleri Kurulu’na göre, devlet ve vakıf üniversitelerindeki akademik personel mesleki güvenceleri yönünden İdare Hukukuna tabidir. Anayasa’nın 130. maddesinde vakıf Yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular yönünden farklı hükümlere tabi kılınması buralarda çalışan akademisyenlerin mesleki güvenceden yoksun kılınmasına neden olmaz. Anayasa koyucunun vakıf üniversitesi ve devlet üniversitesi arasında mesleki güvenceler bakımından bir ayrım amaçladığı düşünülemeyeceğinden vakıf üniversitelerindeki akademik personelin mesleki güvenceleri yönünden özel hukuk hükümlerine tabi olmaları Anayasa’ya aykırı olacaktır. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri idari yargı olup, Mahkemece “dava dilekçesinin yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine” karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

T.C. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
E: 2018/11074 K: 2019/4781 K.T.: 26.02.2019

DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin kabul kararına karşı davalı avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

… Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi davalı avukatının istinaf başvurusu üzerine İlk Derece Mahkemesi kararını harç yönünden düzelterek yeniden hüküm kurmuştur.

… Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi’nin kararı süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI 

A) Davacı İsteminin Özeti: 

Davacı vekili, davacının iş sözleşmesi davalı işyeri tarafından 08/08/2016 tarihinde feshedildiğini, fesih gerekçesi olarak davacının atamasının yapılamayacağını ve iş sözleşmesinin belirli süreli olarak gösterildiğini, davalının yaptığı feshin yasaya aykırı ve haksız olduğunu iddia ederek; feshin geçersizliğinin tespitini, davacının işe iadesine, işe başlatmama tazminatının 8 aylık ücreti tutarında belirlenmesine, boşta geçen süreye ilişkin 4 aylık ücret alacağının ve diğer haklarının ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davalının üniversite kamu tüzel kişiliğine sahip bir vakıf üniversitesi olduğunu, davacının iş sözleşmesi yazılı ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 23/a maddesi uyarınca feshedildiğini, davacının davalı üniversitede öğretim elemanlarına mahsus belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığını, belirli süreli iş akdiyle çalışan davacının iş akdinin yenilenmemesi nedeniyle işe iade davası açmasının hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

C) İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

İlk derece mahkemesince, “Her ne kadar davalı tarafça dosyanın idari yargıda görülecek dava türlerinden olduğu belirtilmiş ise de davalının devlet üniversitesi olmadığı, davacının devlet memuru, sözleşmeli memur ya da devlet işçisi statüsünde olmadığı, iş verenin kamu gücünü kullanan kuruluşlardan olmadığı anlaşılmıştır. Davacının da devlet memuru olmak yerine özel üniversitede çalışmakla her iki taraf içinde devletin hak ve sorumluluğunu taraflar lehine ya da aleyhine kullanılamayacağı, özelde çalışan kamuda çalışmanın sonuçlarının elde edilmesinin mümkün olmadığı, taraflar arasında tamamen İş Kanunu’na tabi işçi işveren ilişkisinin olduğu görülmekle yetkinin adli yargıda olduğu, dosyaya sunulan yargı kararlarının emsal yönlerinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Davacının davalı … Üniversitesine işçi olarak girişinin ilk defasında 03/10/2010 tarihinde gerçekleştiği, ayrılışının 04/10/2016 tarihinde olduğunun bu süreçte iş sözleşmesinin 6 kez yenilenmiş olduğu İş Kanunu 11/2 maddesi de dikkate alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin artık belirsiz süreli sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Taraflar arasında belirsiz süreli hale gelen bir iş ilişkisi olduğunda artık davalı tarafın sözleşmenin bitimi gerekçesi ile değil haklı ya da geçerli bir nedenle iş akdini feshedebileceği kanaatine varılmakla dosya incelendiğinde davalı tarafın iş akdini haklı ya da geçerli bir nedenle feshettiğini kanıtlayamadığı görülmekle davanın kabulüne” karar verilmiştir.

D) İstinaf başvurusu : 

İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

E) İstinaf Sebepleri:

Davalı vekili gerekçeli istinaf dilekçesinde özetle; davalı üniversitenin kamu tüzel kişiliğine sahip bir vakıf üniversitesi olduğunu, davacı ile yapılan sözleşmenin belirli süreli bir iş sözleşmesi olduğunu, davanın idari yargıda iptal davası olarak açılabileceğini görevli yargı yerinin idari yargı olduğunu beyanla istinaf yasa yoluna başvurmuştur.

F) Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti : 

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından “Davacının iş akdi 08/08/2016 tarihinde davacıya tebliğ edilen yazılı fesih bildirimi ile “… tarafınız ile 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu 23/A maddesine göre Yardımcı Doçent Doktor olarak imzalamış olduğunuz belirli süreli iş sözleşmeniz yine aynı kanun maddesi gereği atamanız yapılamayacağından yenilenemeyecek olup tarafınız ile olan iş ilişkimiz ihbar önelinizin bitiş tarihi olan 04/10/2016 tarihi itibari ile son bulacaktır. Bu maksat ile 4857 sayılı Yasa çerçevesinde hak etmiş olduğunuz tüm yasal ödemeler tarafınıza yapılacaktır…” gerekçesi ile feshedilmiştir. Geçerli nedenle yapılan fesih halinde anılan yasa hükmü nedeniyle fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorunda olan işveren bu zorunluluğa uymadığı, yazılı fesih bildiriminde geçen atamasının yapılamayacağı gerekçesiyle sözleşmesinin yenilenmeyecek olmasının geçerli bir fesih nedeni olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığı görülmüş bu yönü kapsayan istinaf başvurusuna itibar edilmemiştir. Davalı üniversitenin 2547 sayılı Yasa’nın 56/b maddesi yollaması ile Harçlar Yasa’sının 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu dikkate alınmaksızın mahkemece üniversite aleyhine harca hükmedilmesi hatalı olduğundan ilk derece mahkemesinin kararının bu yönden kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.

G) Temyiz başvurusu : 

Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararına karşı davalı vekili tarafından süresinde temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

H) Gerekçe:

Anayasa’nın 131’nci maddesine göre de

Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa’da belirtilen hükümlere tabidir”. 

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek. 2. maddesi uyarınca

“Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır”.

Aynı Kanun’un Ek. 5. maddesine göre

“Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından dört yıl için seçilir, süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç Devlet memuru olma niteliklerine sahip bulunmaları ve en az üçte ikisinin lisans düzeyinde yükseköğrenim görmüş olması gerekir. Mütevelli heyet üyeleri kendi aralarından bir başkan seçer. Mütevelli heyet vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileri Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü alınarak mütevelli heyet tarafından atanır. Mütevelli heyet; vakıf yükseköğretim kurumu yöneticilerine uygun gördüğü ölçüde yetkilerini devredebilir. Yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylar ve uygulamaları izler, ayrıca vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür”. 

Aynı Yasa’nın 31. maddesi üniversitelerde görev yapacak öğretim görevlilerinin görevlendirme şekli belirtilmiştir.

Buna göre “Öğretim görevlileri; üniversitelerde ve bağlı birimlerinde bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim – öğretim ve uygulamaları için, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleri ile tanınmış kişiler, süreli veya ders saati ücreti ile görevlendirilebilirler. Öğretim görevlileri, ilgili yönetim kurullarının görüşleri alınarak fakültelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölümlerde bölüm başkanlarının önerileri üzerine ve rektörün onayı ile öğretim üyesi, öğretim üye yardımcısı ve öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya kadro şartı aranmaksızın ders saati ücreti veya sözleşmeli olarak istihdam edilebilirler. Öğretim üyesi kadrolarına öğretim görevlileri en çok iki yıl süre ile atanabilirler; bu süre sonunda işgal ettikleri kadroya başvuran öğretim üyesi bulunmadığı ve görevlerine devamda yarar görüldüğü takdirde aynı usulle yeniden atanabilirler. Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunların yeniden atanmaları mümkündür”.

36. madde de Öğretim elemanlarının (ki içinde öğretim görevlileri de vardır), üniversitede devamlı statüde görev yapacakları belirtilmiştir. 

Diğer taraftan Vakıf Üniversitelerinde çalışan öğretim elemanları akademik yönden Devlet Üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabi tutulmuştur. Her ne kadar iş sözleşmesi imzalansa da Doktor, Doçent ve Profesör kadrolarına 2547 sayılı Kanun’un 24 ve 26. maddeleri uyarınca atama tasarrufu ile getirilmektedirler. Özellikle 22.01.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7100 sayılı Kanun ile 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nda değişiklikler yapılmış, yardımcı doçentlik, okutmanlarla ilgili 32. madde kaldırılmıştır. 31. madde.de kadrosu bulunan ancak öğretim üyesi (profesör, doçent) atanamayan öğretim elemanları yerine öğretim görevlisi atanabilecekleri ve bu öğretim görevlileri ile süreli sözleşme yapılacağı belirtilmiştir.  Atama tasarrufu olması nedeni ile sözleşme kurulması veya sözleşmenin feshinin akademik yön kabul edilmesi daha isabetli olacaktır.

Keza Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23/2 maddesi uyarınca;

Vakıf Yükseköğretim Kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır” hükmü var ise de görev ancak kanunla düzenlenir. Kaldı ki yönetmelik hükmü görevi değil, özlük haklarına 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanacağını düzenlemiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda ise görev konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 31. maddesi düzenlemesi ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu hükümleri dikkate alındığında, özellikle kadroların akademik yönden belirlenmesi, sözleşmelerin onaya tabi tutulması dikkate alındığında, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının idari sözleşmelerle çalıştığının kabulü gerekmektedir.

Zira Uyuşmazlık Mahkemesi bir çok kararında Vakıf Üniversitelerinde çalışan öğretim elamanları ile Üniversite arasındaki uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar vermiştir.  Uyuşmazlık Mahkemesi idari yargı görevli olduğunu belirtirken şu gerekçelere dayanmıştır. 

“Anayasanın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında, “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.”; 2. fıkrasında, “Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.”; 10. fıkrasında “Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.” hükmüne yer verilmiş;

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na 5772 sayılı Kanun ile eklenen ve vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumları ile ilgili düzenlemeler getiren ek madde 2’de.

“Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın. ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır.” denilmiş;

Ek Madde 5’de, “(Ek madde: 17/08/1983 – 2880/32 md.) (Değişik fıkra: 28/12/1999 – 4498/1 md.)

Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından dört yıl için seçilir, süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç Devlet memuru olma niteliklerine sahip bulunmaları ve en az üçte ikisinin lisans düzeyinde yükseköğrenim görmüş olması gerekir. Mütevelli heyet üyeleri kendi aralarından bir başkan seçer.

Mütevelli heyet vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileri Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü alınarak mütevelli heyet tarafından atanır. Mütevelli heyet; vakıf yüksek öğretim kurumu yöneticilerine uygun gördüğü ölçüde yetkilerini devredebilir. Yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar. Atamalarını ve görevden alınmalarını onaylar. Yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylar ve uygulamaları izler. Ayrıca vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür. Mütevelli heyetin toplantı nisabı ve karar alınması ile ilgili hususlarda bu Kanun’un 61’inci maddesi hükmü uygulanır.”kuralına.

Aynı Yasadaki Ek Madde 8’de ise, “(Ek madde: 17/08/1983-2880/32 md.)

Vakıfça kurulacak yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenlenir ve onların görevlerini yerine getirir. Öğretim elemanlarının nitelikleri Devlet yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının niteliklerinin aynıdır. Devlet Yükseköğretim kurumlarında çalışmaları yasaklanmış veya disiplin yoluyla bu kurumlardan çıkarılmış kişiler, vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alamazlar.” kuralına yer verilmiştir.

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin “Öğretim elemanları” başlıklı 23. maddesinde ise,

“Öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmeleri yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik organlarınca yapılır. Öğretim elemanlarının atamalarında, devlet yükseköğretim kurumlarındaki atamalarda aranan şartlara ilaveten vakıf yükseköğretim kurumunun akademik yönden gerekli gördüğü şartlar da aranabilir. Vakıf meslek yüksekokullarında özellikle uygulamalı derslerde görevlendirilecek öğretim elemanlarının atanmasında çalışma deneyimine sahip olması gözetilir.  Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.” kuralı yer almıştır.

Vakıf Üniversiteleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu”nun Ek 43. maddesi ile vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlere tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kurulmuştur.

İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye’nin idari yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı, faaliyet konuları ise kamu hizmetidir. Bu bağlamda, Kamu Tüzel Kişileri, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler. Bu nedenle de personeli kamu hukukuna tabidir.

Kanunla kurulma ve kamu tüzel kişiliğine sahip olmanın yanı sıra. Devlet Üniversitelerinde olduğu gibi Vakıf Üniversitelerinin de Anayasal güvence altına alınmış olan. “Bilimsel Özerkliğe sahip olmaları” bir diğer ayrıcalığıdır. Üniversitelerde bilimsel özerklik ilkesi benimsenirken güdülen amaç, yükseköğretimin çeşitli siyasal çevre ve baskı grupları ile düşünce kümelerinin etkisinin dışında tutarak. Bilimsel amaç, hedefler ve gereksinimlerine bağlı olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle de, bilimsel faaliyetin asli unsurları olan yükseköğretim elemanlarının, görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri gibi özlük haklarının kanunla düzenleneceği konusu, anayasal teminat altına alınmıştır.

Vakıf Üniversitesinin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı öğretim elemanın; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde. İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bununla birlikte, öğretim elemanın sözleşmesinin feshine ilişkin üniversite işleminin idare hukuku anlamında bir idari işlem olduğunda kuşku bulunmamakla birlikte. bu idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin. (taraflar arasındaki ihbar ve kötüniyet tazminatı alacağına ilişkin olan davanın,) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. Maddesinin b fıkrasında belirtilen; ‘’İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları‘’ kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir(29.12.2014 gün ve 2014 / 1053 E, 2014/1105 K, Aynı yönde 5.11.2012 gün ve … E.,  2012/234 K., 05.11.2012 gün ve 2012/190 E. ,  2012/235 K., 24.12.2012 gün ve 2012/273 E.  ,  2012/289 K.).

Aynı doğrultuda Danıştay’ın da idari yargının görevli olduğuna dair kararları da mevcuttur. 

Danıştay 8. Dairesi, vakıf üniversitesi çalışanı akademisyenin iş sözleşmesinin feshinin iptali talebiyle açılan davada verilen görevsizlik kararının temyiz incelemesinde. davalı vakıf üniversitesinin kamu gücüne sahip ve kamu hizmeti gören kamu tüzel kişisi olduğunu.  çalışanların kamu personeli sayılacağını belirterek “davalı vakıf üniversitesinin. kamu hizmeti görmek amacıyla, davacı öğretim üyesi ile aralarında yaptığı sözleşme, kamu hukukuna tabi idari hizmet sözleşmesi niteliğindedir.” hükmüne varmıştır. (Danıştay 8.Dairesi’nin ilgili 2002/5557E. 2003/561K. sayılı ve 04.2.2003 tarihli kararı). 

8. Daire, bir başka davada, vakıf üniversitesindeki görevine son verilen bir akademisyenin bu işlemin ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin. 23. maddesinin son cümlesindeki “özlük hakları” ibaresinin iptali ve özlük ve diğer haklarının kendisine. Ödenmesi talebiyle ilgili vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararında. Vakıf yükseköğretim kurumlarında sözleşme ile görev yapan öğretim üyelerinin “öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, akademik unvan verilmesi ve akademik yükselme” dışındaki “çalışma süresi, çalışma saatleri, tatil günleri, fazla mesai ücretleri, izin, ücret, prim, sosyal haklar, sosyal güvenlik gibi ve benzeri”. tüm çalışma koşullarının İş Kanunu’na göre düzenlendiğini belirtmiş; bu gerekçeyle, iptali istenen yönetmelikte üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir. Mahkeme, ayrıca, akademik personelin sözleşmesinin yenilenip yenilenmemesi konusunda idarenin takdir yetkisinin sınırsız olmadığını, kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olduğunu da belirtmiştir. Davada ileri sürülen görevsizlik itirazında da üniversite ile öğretim üyesi arasındaki sözleşmenin. idari hizmet sözleşmesi olduğu belirtilerek 27.01.2009 tarihinde görevsizlik itirazı reddedilmiştir(Danıştay 8.Dairesi’nin ilgili 2002/5557E. 2003/561K. sayılı ve 04.2.2003 tarihli kararı).

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 8. Dairenin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararına karşı yapılan itiraz başvurusunun incelemesinde,

Anayasa’nın 130. maddesine ve 2547 sayılı Kanun’un vakıf üniversitelerine ilişkin hükümlerine atıf yaparak, “(…) vakıflar tarafından kurulan yüksek öğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının statülerinin belirlenmesi için devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumlarının incelenmesi gerekmektedir. Çünkü, “mali ve idari konular” dışındaki akademik çalışmalar ve öğretim elemanlarının sağlanması yönlerinden. devlet eliyle kurulan yüksek öğretim kurumlarını bağlayan. Anayasa hükümlerinin vakıflar tarafından kurulan yüksek öğretim kurumlarını da bağlayacağı açıktır.” Saptamasında bulunmuştur. İdari Dava Daireleri Kurulu’na göre. devlet ve vakıf üniversitelerindeki akademik personel mesleki güvenceleri yönünden İdare Hukukuna tabidir ve Anayasa’nın 130. maddesinde vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular yönünden farklı hükümlere tabi kılınması. Buralarda çalışan akademisyenlerin mesleki güvenceden yoksun kılınmasına neden olmaz; Anayasa koyucunun vakıf üniversitesi ve devlet üniversitesi arasında mesleki güvenceler bakımından bir ayrım amaçladığı düşünülemeyeceğinden. vakıf üniversitelerindeki akademik personelin mesleki güvenceleri yönünden özel hukuk hükümlerine tabi olmaları Anayasa’ya aykırı olacaktır(Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ilgili 2010/5E. sayılı ve 12.3.2010 tarihli kararı).

Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır.

İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesini esas alarak belirleyecektir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, işçinin İş Kanunu kapsamında kalmaması halinde iş mahkemesine açılan davada, davanın esastan reddi usule aykırıdır. Dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve adli yargı görevli ise davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

İdari Yargının görevli olması “dava dilekçesinin yargı yolu yanlışlığı nedeni ile reddine” karar verilmesi gerekir. İdari Yargı görevli ise gönderme kararı verilemez.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.

Yukarıdaki ilke ve açıklamalar dikkate alındığında; taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri idari yargı olup, Mahkemece “dava dilekçesinin yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine” karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Dairemizce 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3. maddesi uyarınca aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.

H) Hüküm:

Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1. İlk derece mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin temyiz edilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. Davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden REDDİNE,

3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 578,00 TL. yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,

5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 2.725,00 TL. ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

6. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 26/02/2019 tarihinde oy birliği ile karar kesin olarak verildi.